ISPARTA BİSİKLET TURU - Ayetullah Kılınç

ISPARTA BİSİKLET TURU

Bu yazıda yaptığım ilk turdan bahsetmek istiyorum. 

Hayalini kurduğum Isparta-İstanbul Bisiklet Turu öncesinde kendimi denemek, küçükte olsa uzun yol tecrübesi elde etmek, eksiklerimi görmek amacıyla Isparta içinde bir bisiklet turu yapmak istedim.

TARİH: 09.04.2017 


İlk önce şöyle kabataslak bir güzergah hazırladım. Yaklaşık 230 km uzunluğundaydı. 3 günlük süre içinde tamamlamak istiyordum.


2 tane sırt çantasına ihtiyacım olabilecek kıyafet, yama takımı, pompa, yedek iç lastik, çatal-kaşık-bıçak, sandviç vb. eşyalarla doldurdum. Bu çantaları bisikletin ön ve arka bagajına yükledim. Bunun dışında uyku tulumu ve mat aldım. O dönem henüz çadırım olmadığı için geceyi camilerde geçiririm diye düşündüm.



Senirce köyüne doğru yola koyuldum. Üniversiteyi geçip bu iniş noktasına geldim. Bu nokta o dönem benim için çok önemliydi. Daha önce hiç bu noktanın ötesine geçmemiştim. Ara sıra çılgınlık yapıp üniversite çıkışı bu noktaya gelip geri evime gidiyordum. Ya da akşamları spor amaçlı sürerek bu noktaya kadar gelip geri dönüyordum. Burası evimden 12 km, üniversiteden 3 km uzaklıktaydı. Bu çılgınlığın ötesine geçip süper çılgınlığa adım attığım bir an :) İşte bu sebeple önemliydi. 



Bağıra bağıra o yokuştan aşağı indim. Baya keyif almıştım. Sonrasında Senirce Köyü tabelasından içeri girdim.


Çok geçmeden bu miniklerle karşılaştım. Bisikletli olan uzaktan beni görünce son sürat yanıma yaklaştı. Etrafımda keskin bir dönüş yaptıktan sonra benimle aynı hizaya geldi. Anlaşılan yarış yapmak istiyordu. Bu yiğit oğlana bir ders vermek gerekiyordu. Yarışa başladık. Birkaç saniye sonra zincir attı. Benim değil çocuğun bisikletinin zinciri attı. Ama inatla pedal çevirmeye devam ediyordu. O hırsa, o güce, o azme hangi bisiklet dayanırdı. 

Çocukların sıcak karşılamasından sonra köy meydanına giriş yaptım. Kahveye geçip biraz soluklandım. Köyün muhtarı, köylüler biraz sohbet ettik. Gideceğim yol hakkında bilgi verdiler. Söylediklerine göre asfalt yeni döşenmişti. Senirce köyü yolunun kötü olmasından dolayı titreye titreye yolculuk yapıyordum. Bu güzel bir haberdi.



Senirce köyünden çıkıp Gönen'e doğru köylülerin bahsettiği yoldan gitmeye başladım. Asfalt yeni döşenmişti fakat soğuk asfalttı. Titreme sadece biraz azalmıştı. Yoldaki en ince ayrıntıyı bile aşağıdan hissediyordum :)

Gönen girişinde önce üniversiteye uğrayıp bir çay alarak yanımda getirdiğim sandviçleri yedim. Sonrasında oradaki öğrencilerle muhabbet ederek buralarda nerelere takıldıklarını sordum. "Yukarıda bir gölet var bir de tam zıttı tarafında bir mesire alanı var. Başka da bir şey yok." dediler. 

Mesire alanı rotamın dışında kalıyordu başka zaman uğrarım diyerek baraja doğru çıktım. Baraja vardığımda üstte bulunan fotoğraftaki arkadaşlar beni masalarına davet ettiler. Beni Gönen'e giriş yaptığımda görmüşler. Kendi araların bu soğuk havada bu manyak ne yapıyor diye konuşmuşlar. Gönen'de askerlik yapıyorlarmış.


Bu turdan birkaç hafta sonra üniversiteden arkadaşlarım bisikletle bir tur yapmak istediler. Onlarla beraber bu sefer yukarıda bahsettiğim mesire alanına gittik. Giderken yine asker arkadaşlarla karşılaştım. Dönüş yolunda mutlaka yanlarına uğramamızı istediler. Sağolsunlar askeriyede bizi ağırladılar. Bu fotoğrafta beraber yaptığımız turdan...


Gönen'den ayırılıp Atabey'e doğru yola koyuldum. Yüklü halde -o zaman için- ilk ciddi tırmanışımı yapacaktım. Heyecanlı bir andı. Rüzgar karşıdan esiyordu. (Herhalde bu benim kaderim. Yaptığım turların çoğunda rüzgar hep karşıdan esti. Hatta İstanbul'da bile gündüz Tuzla'dan Kadıköy'e doğru sürünce rüzgar karşıdan esiyor. Akşam dönüş yaptığımda rüzgar yön değiştirmiş oluyor. Yine yine yine karşıdan esiyor. :) ) Rüzgarın şiddetini aşağıdaki fotoğrafta sakallarıma bakarak anlayabilirsiniz. :)


Ağır ağır tek seferde çıkarak bu yokuşu geride bırakmıştım. Bu da güzel bir andı. Demek ki yokuşlar çıkılıyormuş. :)


Zafer Pozu :)

İnişe geçip Atabey'e giriş yaptım. İnişten dolayı biraz üşümüştüm. Atabey'de bir kahveye girdim. Odun sobası cayır cayır yanıyordu. İnişte iliklerime kadar üşümüştüm. Sobanın yanına kurulup iyice ısındım.

Kahvedeyken -galiba sakaldan olsa gerek- kaç yıldır yolda olduğumu sordular. İnsanların düşüncelerindeki gezginler saç-sakal karışmış bir halde oluyor.  Bu soruya "Daha bir gün oldu." diye cevap vermek onları hayal kırıklığına uğratmıştı. :)

Tur planlaması yaparken ilk akşam Eğirdir'de olmak istiyordum. Geçtiğim yerlerde fazla vakit geçirdiğimden dolayı tur rotasındaki 3 beldeye uğramaktan vazgeçmek durumunda kaldım. Bu sebeple Atabey'den ayırılıp yakındaki İslamköy'e geçtim.


İslamköy Süleyman Demirel'in doğduğu köydü. Köyde onun doğduğu konak müzeye çevrilmişti. Müzeye geç saatte gittiğimden ziyaretçi almıyorlardı. Müzenin bahçesinde biraz turladım. Sonra köyün içinde dolaşmaya çıktım.

Köyde halkın yaşadığı birçok evin çatısı dökülüyordu. Camları kırık evler vardı. Muhtemelen kışı böyle geçirmişlerdi. Ara sokaklardaki yollar var mıydı yok muydu belli değildi. Ama gelgelim anıt müzede kullanılan camlar, kilit taşlar, duvar taşları, büstler, heykel, boya, işçilik neredeyse dört dörtlüktü. Olsun. İtibardan tasarruf olmazdı. Olamazdı. Olması teklif dahi edilemezdi.

Şimdi köyün durumu nasıldır bilmiyorum. Ama bir şeyin değiştiğini düşünmüyorum. Hatta o günden sonra bile müzeye harcanan para köye harcanandan daha fazladır.


İslamköy'den ayırılıp Eğirdir yoluna koyuldum. Bu fotoğrafı Eğirdir'e inişe geçmeden önce bir çeşme kenarında dururken çektim. Bisikletin durduğu yerde bir cam lastiğe girip tekeri patlattı. Bunun farkına varınca birkaç yüz metre ileride bulunan benzin istasyonuna gittim. Aşağıdaki videoda o günün devamını dinleyebilirsiniz.

Bisikleti kadro ve arka teker birlikte kilitlemiştim. Olurda biri bisikleti sırtlayıp götürmeye kalkarsa hışırtılara uyanırım diyerek poşetleri tekerden geçirerek kendimce önlem almıştım. :)
Sabah eşyalarımı topladıktan sonra Eğirdir Gölü'nün kenarından Barla'ya doğru sürmeye başladım.



Barla'ya doğru sürekli yokuş çıkıyordum. En azından dönüşü kolay olacaktı. Bu şekilde sürerken bir evin bahçesinde insanlar beni çaya davet ettiler. Davetlerini geri çevirmedim. Onlarla muhabbetin ardından yola çıkacakken tekerimin patladığını fark ettim. 

Tamiri yapıp yola koyuldum. Barla'ya ulaştığımda etrafta hiçbir canlı varlık göremedim. Gidiyordum gidiyordum ama ne bir insan ne de başka bir şey vardı. Belli bir süre sonra sonunda bir canlıya denk geldim.


Bu fiyakalı pozdan sonra Barla'nın içine doğru gittim. Peynir, ekmek, domates vs. alıp bir kahveye oturdum.

Bu turu yaptığım dönemde referandum vardı. Geçtiğim yerlerde kahvelerde tanışma merasiminden sonra konu hep yapılacak referanduma geliyordu. Şunu da söyleyeyim referandum da evet oyu vereceğim diyen pek bir insana rastlamamıştım. Herkes "Tabi ki de hayır diyeceğiz." diyordu.  Sonrasını biliyorsunuz.  Atı alan Üsküdar'ı geçti. Isparta %56 evet oyu vermişti. Demek ki ben hep %44'lük kesimle sohbet etmişim. :)


Saat 17 civarı Barla'dan ayrıldım. Gelirken sürekli yokuş çıktığım için dönüşüm kısa sürecekti. Akşam karanlığı çökmeden Eğirdir'e varacaktım. Ama düşündüğüm gibi olmadı. İniş yaparken yarım saat sonra tekerim patladı. Durdum tamir ettim. Yola çıktım 15 dk sonra tekrar patladı. Tamir etttim 15 dk sonra tekrar patladı. Yamayı yapamadığımdan değil her patlaktan sonra tekerden cam parçası, tel bir şeyler çıkarıyordum. Bitti mi patlaklar. Bitmedi. 4. kez tekerim patladığında hava kararmaya başlamıştı. Onu tamir edip yola çıktığımda hava artık kararmıştı. Neyse ki 10 km yolum var diyordum. Ve hala eğim aşağı doğruydu. Hava karardığı için sinekler yol seviyesine inmişti. Aydınlatmam yoktu. İnerken bir kaç sinek yuttum. Bir iki tanesi gözüme kaçtı. Tekrar tekerim patladı. 

Artık zifiri karanlık vardı. Ve yolun daraldığı kısımdaydım. Bu yolda ve karanlıkta yama filan yapamazdım. Bir yarım saat otostop çekmeye çalıştım ama nafileydi. Zaten az araç geçiyordu ve geçenlerde durmuyordu. Polisi aramaya karar verdim. Durumu anlattım. Bulunduğum bölgenin onların mıntıka alanında olmadığı için jandarmaya yönlendirdi. Bu sefer jandarmayı aradım. Jandarma bana bölgenin terör bölgesi olmadığını söyledi. :) Bu aydınlatıcı bilgi için teşekkür ettim. Sonra bana çekici çağır, taksi çağır gibi önerilerde bulundu. Çağırmasına çağıramam. Çünkü o dönem böyle bir durum için yeterli bütçem yoktu. 

Otostop, polis ve jandarma üçgeninden bir sonuç alamayınca zifiri karanlıkta bisikleti elime alarak yürümeye başladım. Sinekler de iyice dadanmıştı. Bu şekilde bir 3 km filan yürüdüm. Sonra tekrar polisi aradım. "Abi 3 km filan yürüdüm. Umarım artık sizin mıntıkanıza girmişimdir." dedim. :) Konuşurken ne tamam cevabı alabildim ne de hayır cevabı ben bu konuşma da olumsuz diyerek telefonu kapattım. Tekrar yürümeye başladım. Biraz daha yürüyüp bir virajı döndükten sonra aşağıda bir evin ışıklarının yandığını gördüm. Oraya doğru ilerledim. Eve yaklaşınca bir anda köpekler havlamaya başladı. Neyse ki tel örgüler var diye düşünürken 2 tane köpek tel örgülerin delik olduğu kısımdan geçerek havlaya havlaya üstüme koşmaya başladı. Sayarak, söverek bisikleti köpeklerle aramda kalkan yaptım. Köpekler havlıyor ben onlara bağırıyordum. Bir yandan dizlerim zangır zangır titriyordu. Bu yetmezmiş gibi bir tane daha köpek havlaya havlaya koşturmaya başladı. Yüklerle beraber ağır olan bisikleti o anın heyecanıyla nasıl kaldırıp bir sol tarafıma bir sağ tarafıma kalkan yaptığımı anlayamıyordum. Köpeklerle biraz daha münakaşa, küfürleşmeden sonra içeriden bir adam geldi. Kendi köpeğini yanına çağırdı. Diğer köpeklere doğru da bir taş attı. Ortalık bir anda sakinleşti. Adam, ben ve köpeklerin bağrışmalarını duyunca dışarı gelmiş. Kendi köpeği sokak köpekleriyle bir olup arada sırada böyle taşkınlıklar yapıyormuş. :) 

Tekerimin patlak olduğu izin verirse ışığın altında tamir etmek istediğimi söyledim. Lafımı bitirir bitirmez polis arabasının sirenlerini gördüm. Gelip yanımızda durdu. "Bizi arayan sen miydin?"   

Kalan yolu polis arabasıyla gittim. Arabada giderken köpeklerle yaşadığım olayı anlattım. Bana kendi mıntıka alanları dışında bir olaya gittikleri zaman olası bir ters durumda kendilerine soruşturma açılabileceğinden ilk aramamda gelemediğini anlattı. İkinci aramamda da mıntıkalarının dışındaymışım. İkinci kez aramama dayanamayıp inisiyatif alarak gelmiş.

Eğirdir merkeze geldikten önce lastiği tamir ettim sonra bir önceki gece kaldığım camiye geçtim. O geceyi de orada geçirdim. Bir sonraki sabah turu fazla uzatmayarak Eğirdir'den Isparta Merkez'e evime sürdüm.


Başta planladığım rotanın dışına çıkmak durumunda kalmıştım. İlk turumda şöyle bir güzergahta bisiklet sürmüştüm. Yaklaşık 160 km bisiklet sürmüştüm. 

Bu turun sonunda not defterime şunları yazmıştım:
  • Lastik patlama sorununa bir çözüm bul. (Araştırıp Rubena'nın zırhlı dış lastiklerinden aldım.)
  • Yolda başına gelebilecek aksilikleri düşünerek hava kararmadan yarım saat önce o günlük sürüşü sonlandır ve kamp yapacağın alanı belirle. (Çok nadir durumlar dışında hala buna dikkat ederek sürüş yapıyorum.)
  • Ucuz da olsa, daha organize bir şekilde eşya yüklemek ve rahat etmek için bisikletin üzerine sabitleyebileceğin çantalardan al. (Heybe çantadan aldım. Ekipman bölümünden kullandığım çantaları görebilirsiniz.)
  • Köpekler sabah ve akşamları agresif oluyorlar. Asla gece sürüş yapma. (O günden sonra sadece bir kere yapmak durumunda kalmıştım. Isparta-İstanbul turunda Marmaris bölümünde bu ekstrem durumdan bahsediyorum.)
  • Daha fazla ve iyi fotoğraf çekmeye odaklan. (Hala başaramadım. Çoğu zaman anın büyüsüne kapılıp fotoğraf çekmeyi unutuyorum.)
  • Yolda olmak iyiymiş...
  • Yolda olmak güzelmiş...
  • Yolda olmak muhteşemmiş...





Yorum Gönder

1 Yorumlar