SALDA GÖLÜ - DERS NASIL ÇALIŞILMALI SORUSUNA CEVAP ARIYORUM - Ayetullah Kılınç

SALDA GÖLÜ - DERS NASIL ÇALIŞILMALI SORUSUNA CEVAP ARIYORUM

 2018 yılının temmuz ayıydı. Isparta Süleyman Demirel Üniversitesinde İnşaat Mühendisliği eğitimi alıyordum. Üniversiteden mezun olmak için uzatmalardaydım, 2 dersim kalmıştı. Biri Yapı Statiği II, diğeri Betonarme II. Yapı Statiği dersinden 4, Betonarme dersinden 2 kez kalmıştım.

Yapı statiği dersi yaz okulunda açıldı. 5. kez alıyordum dersi ama öncesinde toplasan 4 derse girmemiş, 2 saat çalışmamışımdır. Niye kaldığım belli zaten. Bu dersi yaz okulunda verip tek ders sınavıyla mezun olmanın planlarını yapıyordum. Isparta’yla bağım kopmak üzere olduğundan yaz okulundan önce oturduğumuz öğrenci evini boşaltmıştık. Bisikletim, kamp eşyalarım, birkaç kıyafetim, ders notlarım hariç kalan tüm eşyalarımı ailemin evine götürmüştüm. Kalan eşyaları da bir arkadaşımın evine bırakmıştım.

Yaz okulunun başlayacağı gün İstanbul’dan Isparta’ya geri gelmiştim. O gün derslere katıldım. Dersten sonra eşyalarımın olduğu arkadaşımın evine gittim. O geceyi orada geçirdim. Arkadaşım ev kirasına destek olup yaz okulunda orada kalmayı planlıyordum. Fakat arkadaşım demesin mi “akrabalarım gelecek. 2 hafta burada kalacaklar.” diye. Hayda! Yapacak bir şey yok deyip sabah tüm eşyalarımı bisiklete yükledikten sonra okula gittim. Sınıfta evinde kalacağım kadar yakın olarak tanıdığım kimse de yoktu ki “Yaz okulu boyunca senin evde kalayım mı?” diye sorayım.

O günkü derste bitti ama nereye gideceğimi bilmiyordum. Ders haftada 2 gündü. Önümüzdeki 5 gün ne yapacaktım, nerede kalacaktım hiçbir fikrim yoktu. Bir apart tutacak param vardı ama sonrasında ne yiyip, içeceğim konusunda kafamda soru işaretleri vardı. Daha önceleri sınav dönemlerinde okulun kütüphanesinde, camisinde mat ve uyku tulumunu serip yatmışlığım vardı ama bunu 1-2 günlük yoğun sınavların olduğu süreçte yapmıştım. Hatta o dönemler şu fikir kafamda hep dolaşmıştır:

“Ulan parayı dört duvara yatıracağıma üniversitenin bahçesinde çadır kurayım. Üniversitenin havuzu, spor salonu var. Duşu buralarda alırdım. Yemekhanesinde 3 öğün yemeği var. Haftalık çamaşırımı KYK’da kalan arkadaşlara verip yıkatırdım. Elektrik, su, internet var. Ortam yeşillik hava açık. Bu şekilde rahat rahat yaşarım be” – Bu fikir bence şu an için bile çok makul. İş yerine çadırı kurup yaşarım yani. Neyse konuya döneyim.-



Sınıftan dışarı çıktım bisikletime bindim. Batı kampüsünün çıkışına, ana yola geldim. Durdum. Önce sağıma sonra soluma baktım. Sağdan aşağı doğru Isparta merkeze doğru, soldan aşağısı Burdur’a doğru giden yol ayrımındaydım. Gayri ihtiyari biçimde Burdur yoluna doğru sürmeye devam ettim. Bir-bir buçuk saat sürüş yaptıktan sonra hava kararmaya başlamıştı. Zaten bende Burdur’a varmıştım. Yemek yiyip orada bir caminin avlusunda çadır kurup uyudum.


Sabah uyandığımda bugün nereye gitsem diye düşünürken aklıma Salda Gölü geldi. Bir önceki sene oraya bisikletle gidip 2 gün kamp kurmuştum. O dönem kamp alanı ücretsizdi. Bir umut hâlâ ücretsizdir diyerek yola çıktım. Öğlen 2-3 civarı Salda’ya vardım.

Ve evet kamp alanı hâlâ ücretsizdi. Cebimdeki parayla yeme içme planını yaptım. Günde 20 liradan 30 gün burada yaşayabilirdim. Sınav programına baktım vize 3. Hafta dersleri bittikten bir gün sonrasına denk geliyordu. Aldığım dersinde devam zorunluluğu olmadığı için bir sonraki hafta derse gitmeyip vizeden önceki 2 gündeki derslere girerim ve o günler okulda yatarım, vizeden sonra tekrar Salda’ya geri dönerim taaa ki final sınavına kadar diyerek planı yaptım. 

Vize sınavına kadar her günüm ortalama şu rutinle -tanıştığım yeni kişiler ve sohbetler hariç- geçti:

Uyanıp göle giriyordum. -Bu öyle bir rutin olmuştu ki uzun süreli kamp sakinlerinin hepsi ben sabah çadırımdan çıktığımda ilk olarak göle gittiğimi bilir duruma gelmişlerdi.- Ardından kahvaltıyla birlikte kamp sakinleriyle muhabbet, sıcak bastırmadan hemen önce bir kez daha göle giriyordum. Öğlenin kavurucu sıcağı geçene kadar gölge bir yerde ders çalışıyordum. Sıcaklar geçince tekrar göle giriyordum. Bazı günler gölün öteki tarafında vakit geçiriyordum. Hava kararınca akşam muhabbeti ve uykuyla günü kapatıyordum. 





Vize için geri dönene kadar her günüm bu rutin işlerle geçti. Tabii bu rutin işlerin arasında orada geçici bir yerleşke kuruduğum için ve o dönem Salda Gölü yeni yeni popüler olmaya başladığı içinde normal yaşantımda tanıdığım arkadaşlarım, tanıdıklarım Salda Gölü’nü görmeye gelince orada olduğumu bildiklerinden onlarla görüşme yolu açılmış oldu ya da orada denk geldik.

Örneğin ben İstanbul Tuzla’da oturuyorum. Liseden arkadaşım Emre Beylikdüzü’nde oturuyor. Normal zamanda İstanbul’da buluşmak istesek ohooo. Hadi buluştuk diyelim, o keşmekeşin içinde kaliteli zaman geçirmek başlı başına bir sıkıntı oluyor. Salda’da yollarımız Emre ve eşiyle kesişti. Huzurlu sakin bir ortamda oturup sohbet ettik. Gürültü yok, koşturmaca yok.


Sonra İstanbul’da abimin işyerinden tanıdığım Bilgehan abi, ailesi, kuzenleri kalabalık bir grup halinde Salda’ya geldiler. Akşam onlarla da bir akşam oturma fırsatım oldu. Her bir ailenin ikişer çocuğu var. Çocuklar hopluyorlar, koşturuyorlar, gülüyorlar, ağlıyorlar ve bunların hepsi aynı anda oluyor. İnsanların çoğu bu yaptığım işin cesaret gerektirdiğini söylüyor. Beraber oturduğumuz zamanda yine aynı sorular geldi. -Açıkçası o anki tabloya bu dünya dışından bakan birinin hangi tarafın daha cesur ya da deli olduğuyla ilgili yorumu farklı olacaktır.- Bu konuyu kamuoyunun takdirine bırakmıyorum. Delice olan genelin yaptığıdır. Akıllıca olan benim ve benim gibi bir avuç insanın yaptığıdır. 😊

Salda Gölü’nde olduğum günlerden bir gün bu sefer yine abimin iş yerinden tanıdığım Oya abla bir grupla beraber Salda Gölü’ne geldi. Şimdi Salda Gölü’nde kamp alanının olduğu yer var. Bir de Saldivler denilen yer var. Turizm acentesi Salda Gölü diye Oya Abla’nın gurubunu Salda Gölü diye kamp alanına getirmişler. Şoför Saldivler denilen kısımda çok yoğunluk olduğu için oraya girmek istemiyor. Alın size Salda Gölü dercesine kamp alanının olduğu kısma getirmiş. Oya ablaya Saldivler’den bahsettim. Aaa öyle miymiş nidaları arasında grup toplandı şoföre söylendi. Bir 20 dk sonra otobüs o kısma doğru hareket etti. Enteresandır otobüs o kısma doğru hareket ederken kulağımda bir çınlama vardı 😊

Orada geçirdiğim günlerde ayrı ayrı ikişer gün boyunca çok fena yaz sağanaklarına, fırtınasına da maruz kaldım. Emektar çadırım fırtınaların birinde çamur içinde kaldı. Pollerinden birisi kırıldı. Her tarafından su almaya başladı. Yatağım eşyalarım sırılsıklam oldu. Ama bakın yine sonrası çok güzel oldu. Yağmurun, fırtınanın ardından kamp alanındaki herkes büzüşmüş haldeyken kamp ateşi yakıldı. Neredeyse kamp alanındaki herkes o ateşin başında toplandık. Fırtına sonrasında açan gökyüzünün o ihtişamlı görüntüsünü de aşağıdaki resimde görebilirsiniz. -Şunu da ekleyeyim. Emre ve eşi ilk yağmurun ardından, yağmur fırtınaya dönmeden kamp alanında çadırlarını toplayıp sıcak yerlere kaçtılar. Bir hafta sonra yine geldiler. Bir gün kaldılar ve yağmur yağmaya başlayınca yine sıcak yerlere kaçtılar. Hain kostoklar. Hahaha. –


Kamp ortamlarının değişmeyen güzelliklerinden biri de öncesinde hiç tanımadığın insanlarla o kısacık zamanda bir gönül bağı kuruyor olmaktır. Mustafa abi ve eşi Sümeyya ablayla o zaman tanıştık. Toplamda 3 haftaya yakın bir sürede beraber vakit geçirdik. Ve hâlâ görüşürüz. Onlar hayat hakkında birikmiş tecrübelerinden bahsettiler ben gelecek hakkındaki hayallerimden bahsettim. Konu konuyu açtı aramızda güzel bir gönül bağı kuruldu. Umarım bir gün bir yerlerde ya da yine bir kamp yerinde beraber vakit geçiririz.


Konu konuyu açtı yazı uzadı. Sınavın sonucundan da bahsedeyim bari. Yazmaya böyle başlamıştım. Vize ve finalde en yüksek notu alarak dersi AA ile verdim. Yetmedi birkaç tane arkadaşıma da dersi anlatarak bu lanet dersi vermelerinde yardımcı oldum. Demek ki uygun çalışma ortamını oluşturmak gerekiyormuş. Tek ders sınavıyla son dersi verdikten sonra da üniversite yaşamıma noktayı koymuş oldum.  



Yorum Gönder

1 Yorumlar