YEDİGÖLLER(BOLU) KAMPLI BİSİKLET TURU –1. ve 2. GÜN - Ayetullah Kılınç

YEDİGÖLLER(BOLU) KAMPLI BİSİKLET TURU –1. ve 2. GÜN


1. Gün (Tuzla-Pendik-Gebze-Düzce)

Sabah 07.15 gibi bisikleti 4-5 km uzaklıktaki Pendik tren istasyonuna doğru sürmeye başladım. Trenin hareket saatinin gelmesine yakın yolcu alımı başladı. Sıra bana geldiğine görevli önce bana sonra bisikletime sonra yine bana baktı. Bu bakış pek hayırlı bir bakış değildi. “Bisiklet yasak.”

Yolculuğa çıkmadan önce trende bisiklet taşınması ile ilgili TCDD’nin sitesine girmiştim. TCDD BİSİKLET TAŞIMA KURALLARI Furgon vagonu olan trenlerde bisiklet taşımasının serbest olduğu yazıyordu. Fakat hangi trenlerin furgon vagonlu olduğu ile ilgili bir bilgi yoktu. O gün içinde hareket eden bir tren illaki furgon vagonludur diye düşünerek bileti almıştım. Görevli de bisikleti almayacağını söyledikten sonra sadece furgon vagonu olan trenlerde bisikleti taşıyabileceğimi söyledi. Sonra şunu ekledi: Adapazarı trenlerinde furgon vagonu olan tren yok. Görevliye ne kadar dil döksem de çabalarım sonuç vermedi.

Can sıkıcı bir durumla karşılaşmıştım. Bileti iptal ettirip internetten otobüs biletlerine baktım. 14.30’da Gebze’den kalkan bir otobüs varmış. Önce müşteri hizmetlerini aradım. Bisiklet taşınmasında bir sorun olmayacağını söylediler. Sonra biletimi aldım. Ama bu sefer bileti Sakarya’ya değil Düzce’ye aldım. Planlamayı yaparken ilk gün akşam Düzce’de olmayı planlıyordum. Instagramda turla ilgili gönderi paylaştığımda ise Düzce’den arkadaşım Alperen buraya gelince görüşelim demişti. Otobüs saati de geç olunca böyle bir karar aldım.

Marmaray ile Gebze’ye geçip oradan Gebze Otogara gittim. Bisikleti sorunsuz bir şekilde yükledikten sonra otobüse bindim. Alperen’le iletişime geçtim. Otobüs Düzce’ye vardıktan sonra onun evine gittim. Geceyi burada geçirdim.

2. Gün (Düzce(Çilimli)-Yığılca)

Kahvaltı yapıp Alperen’le vedalaştıktan sonra yola çıktım. Sonunda tura başlayabilmiştim. Düzce Üniversitesi istikametinde ağır ağır gitmeye başladım. O yoldan Yığılca’ya doğru gidecektim. Yolda giderken şu yapı dikkatimi çekti.

Bir önceki gece Alperen’le konuştuğumuzda kendi arsaları üzerine bir yapı inşa etmek istediklerinde, belediyenin deprem riskinden dolayı maksimum 4 kat için izin verdiğinden bahsetmişti. Onların bulunduğu bölgeden 3-4 km uzaklaşmamıştım ki bu yapıyla karşılaştım. Üniversitede deprem riskinin müteahhitin ismine, ranttan fayda sağlayacak kişilerin isimlerine göre azaldığını öğretmemişlerdi. Bunları gerçek hayatta tecrübe ediyoruz.

Dağlara ulaşmak için pedal çevirmeye devam ettim. Akyazı köyünü geçtikten sonra şehrin gürültüsünden uzaklaşmayı başardım.

Bir yanımda akan çay bir yanımda sararmış ağaçların arasından yoluma devam ediyordum. Öğlen yemeği için bir mezarlıkta mola verdim. Mezarlıkta yerden mantarlar türemişti. Sosyal medyada dolaşan bilgilere göre bir Kızıldereli atasözü şöyle diyormuş: Üstüne sinek konan mantar yenir. Bu mantarın üstünde küçük küçük sineklerde vardı. Mantarlı makarna güzel olur diye düşündüm. Tabi sadece düşüncede bıraktım.

Yemekten sonra yola devam ettim. Hava açık fakat soğuktu. Yol eğimi de sürekli yukarı doğruydu. Soğuktan korunmak için yünlü içlik giyip, bere, boyunluk ve eldiven takmıştım. Yığılca’ya varmadan 3-4 km önce dere yatağının genişlediğini bir alan gördüm. Elimi yüzümü yıkamak için o alana doğru yöneldim. Sürekli yokuş çıkmaktan dolayı çok terlemiştim. Derenin bir bölümünde de derinlik boyumu aşacak gibi görünüyordu. Keşke deniz şortumu yanıma alsaydım diye düşündüm. Deniz şortum yanımda olsaydı derede rahatlıkla yıkanabilirdim.

Önce elimi yüzümü yıkadım. Sonra bir durup etrafa göz gezdirdim. Ne bir insan var ne başka bir şey. Yolun kenarındaki ağaçlardan dolayı bulunduğum alanda pek gözükmüyordu. Derenin karşısında geniş, düz bir alanda vardı. Derenin suyu da temizdi. Geceyi Yığılca’da geçirmektense burada geçirmek mantıklı geldi. Kamp için çok ideal bir alandı. Derenin karşı tarafına geçip kampımı kurdum. Normalde kamplarda ateş yakmam fakat gece kendimi daha da güvende hissetmek için taşlardan küçük bir alan oluşturdum. Akşam karanlığı çökmeden önce etraftan ihtiyacım olacak kadar kuru odun topladım. Bu işlerle uğraşırken iyice terledim. Orada geçirdiğim süre boyunca kimse de gelmemişti. Duş almak için niye bir şorta ihtiyacım olsun ki dedim. Suyun derin olduğu alana gidip soyunup atladım. Atlamamla çıkmam bir oldu. Suyun soğuk olduğunu biliyordum da bu kadar soğuk olacağını beklemiyordum. Kalp atışlarım tavan yaptı. Hemen sabunu alıp sürtünme yoluyla ısınmaya çalıştım. Sonra bir daha atladım. Çıktım bir daha atladım. Bu anlattıklarım muhtemelen bir dakikadan daha kısa süre içinde gerçekleşti.

Yıkandıktan sonra yemeğimi yedim. Hava kararmaya başlamıştı. Ateşi yaktım. Çayımı demledim. Ablamın yaptığı cupcakelerden birkaç tane aldım. Huzurlu olmak işte bu kadar basit!

Yorum Gönder

1 Yorumlar