Tur Tarihi: 16.03.2019-17.03.2019
Fotoğraflar olmadan hatırladığım bir iki görüntü var ya da yok. Bir tanesi şu: Feribotla karşı yakaya geçerken ayağımda olan sandaleti feribotun korkuluklarından denize doğru sarkıttığım bir an.. Diğeri: Sultanahmet meydanında kuş yemi satan bir amcadan aldığımız kuş yemleri... Başka da yok. Zaten sonrasında hayatım hep yaşadığımız mahallede geçti. Lise ve üniversitede de farklı şehirlerdeydim. O dönemlerde ara ara arkadaşlarla İstanbul'un farklı yerlerinde buluştuk ama sadece İstanbul'u gezmek için hiç vakit ayırmamıştım.
Kartal, Maltepe, Bostancı... Caddebostan, Kalamış geride bırakıp Şükrü Saraçoğlu Stadyumuna ulaştım.
Büyük kaptana bir selam çakıp Moda Sahil'e uğramadan Kız Kulesi'ne doğru sürdüm.
Bisikletime dayanmış huzurlu huzurlu bu manzarayı izlerken aşağıdaki minderlerde sevgilisiyle oturan bir "hırbo(medeniyet kırıntısı dahi barındırmayan kişi)" kafasını kaldırıp önce bana sonra sevgilisinin üstüne başına bakarak birazda atarlı bir şekilde "Nereye bakıyorsun sen!" dedi. Bu hırboya doğru baktım. "Ayağımda botlarım var, bu hırbonun kafası da tam ayağımın altında duruyor. Kafasına bir tane geçirsem mi?" Bu tarz düşünceler arasında kafamı sallayarak hırboya cevap vermeden Kız Kulesi'ne doğru bakmaya devam ettim. Neyse ki hırbo da önüne döndü. Biraz daha orada durup Beykoz istikametine doğru sürmeye devam ettim.
Birinci köprüye ulaşmış bulundum. Boğaz manzarasını biraz yukarıda izlemeliyim dedim. Karnımda acıkmaya başlamıştı. Bir dönerciye girip; "2 yarım, paket" diyerek sipariş verdim. Bu sırada esnafa boğaz manzarasını nereden izleyebilirim diye sordum. Nakkaştepe'ye doğru çıkmamı önerdi. Oraya piknik alanı yapıldığını ve manzarasının güzel olduğunu söyledi. 1,5 km uzaklıktaydı. Eğim yaklaşık %7 civarındaydı. Paketi alıp oraya çıkmaya başladım.
Çıktıkça manzara kendini göstermeye başlıyordu. Ağır ağır çıkarak Nakkaştepe'ye ulaştım. Manzara filan izlemeden önce karnımı doyurdum. Biraz içeride dolaştıktan sonra seyir tepesine geçip manzarayı izlemeye başladım.
Bu manzaraya bakarak geçmişi, geleceği düşündüm. Hayaller kurmaya başladım. Bu sırada hava ağır ağır kararmaya başladı. Ve Boğaz Köprüsü'nün ışıkları yandı. Manzara git gide daha da güzel bir hal almaya başlamıştı.
Düşünecek bir şeyde kalmamıştı. Sadece izliyordum. Anın tadını çıkarıyordum. Artık güneş tamamen başmıştı. Karanlık iyice çökmüştü.
Bu sırada güvenlik görevlisi geldi. "Kapatıyoruz." dedi. Hoppala... Gece nerede kalacaktım? Bunun hakkında hiç düşünmemiştim. Tura çıkmadan kamp malzemelerimi yanıma almıştım. Bisikleti alıp çıkacakken niye burada uyumuyorum dedim. Güvenlik görevlisi de başka yöne doğru gitmişti. Hemen bu manzarayı izlediğim yere çadırı kurdum. Galiba en hızlı çadır kuruşumdu. Zaten hava iyice karanlık olduğu için uzaktan çadır gözükmezdi. Olurda güvenlik görevlisi gelirse bir şekilde ikna ederim diye düşünüp çadırın içine girerek manzarayı izlemeye devam ettim.
Bu manzaraya bisikletimin manzarası da eşlik ediyordu. Keyifte kombo yapmıştım. Boğaz Köprüsü'ne karşı uzanmış uyumayı bekliyordum. Keyifli keyifli uyuya kaldım.
Bu gerçeğin farkına varınca algılarımı açarak İstanbul içinde bir tura çıkmak istedim. Kız Kulesine, Boğaz Köprüsüne karşı bir çay içmek, buraları uzun uzun izlemek...
Yolculuğuma Tuzla'dan başlayarak Kaynarca sahile indim. Kaynarca-Kadıköy hattında çok sık tur yaptığım için buraları hızlı bir şekilde geçtim.
Kartal, Maltepe, Bostancı... Caddebostan, Kalamış geride bırakıp Şükrü Saraçoğlu Stadyumuna ulaştım.
Daha önce çektiğim bir fotoğraf Efsaneler bir arada temalı |
Büyük kaptana bir selam çakıp Moda Sahil'e uğramadan Kız Kulesi'ne doğru sürdüm.
Bisikletime dayanmış huzurlu huzurlu bu manzarayı izlerken aşağıdaki minderlerde sevgilisiyle oturan bir "hırbo(medeniyet kırıntısı dahi barındırmayan kişi)" kafasını kaldırıp önce bana sonra sevgilisinin üstüne başına bakarak birazda atarlı bir şekilde "Nereye bakıyorsun sen!" dedi. Bu hırboya doğru baktım. "Ayağımda botlarım var, bu hırbonun kafası da tam ayağımın altında duruyor. Kafasına bir tane geçirsem mi?" Bu tarz düşünceler arasında kafamı sallayarak hırboya cevap vermeden Kız Kulesi'ne doğru bakmaya devam ettim. Neyse ki hırbo da önüne döndü. Biraz daha orada durup Beykoz istikametine doğru sürmeye devam ettim.
Birinci köprüye ulaşmış bulundum. Boğaz manzarasını biraz yukarıda izlemeliyim dedim. Karnımda acıkmaya başlamıştı. Bir dönerciye girip; "2 yarım, paket" diyerek sipariş verdim. Bu sırada esnafa boğaz manzarasını nereden izleyebilirim diye sordum. Nakkaştepe'ye doğru çıkmamı önerdi. Oraya piknik alanı yapıldığını ve manzarasının güzel olduğunu söyledi. 1,5 km uzaklıktaydı. Eğim yaklaşık %7 civarındaydı. Paketi alıp oraya çıkmaya başladım.
Çıktıkça manzara kendini göstermeye başlıyordu. Ağır ağır çıkarak Nakkaştepe'ye ulaştım. Manzara filan izlemeden önce karnımı doyurdum. Biraz içeride dolaştıktan sonra seyir tepesine geçip manzarayı izlemeye başladım.
Bu manzaraya bakarak geçmişi, geleceği düşündüm. Hayaller kurmaya başladım. Bu sırada hava ağır ağır kararmaya başladı. Ve Boğaz Köprüsü'nün ışıkları yandı. Manzara git gide daha da güzel bir hal almaya başlamıştı.
Düşünecek bir şeyde kalmamıştı. Sadece izliyordum. Anın tadını çıkarıyordum. Artık güneş tamamen başmıştı. Karanlık iyice çökmüştü.
Bu sırada güvenlik görevlisi geldi. "Kapatıyoruz." dedi. Hoppala... Gece nerede kalacaktım? Bunun hakkında hiç düşünmemiştim. Tura çıkmadan kamp malzemelerimi yanıma almıştım. Bisikleti alıp çıkacakken niye burada uyumuyorum dedim. Güvenlik görevlisi de başka yöne doğru gitmişti. Hemen bu manzarayı izlediğim yere çadırı kurdum. Galiba en hızlı çadır kuruşumdu. Zaten hava iyice karanlık olduğu için uzaktan çadır gözükmezdi. Olurda güvenlik görevlisi gelirse bir şekilde ikna ederim diye düşünüp çadırın içine girerek manzarayı izlemeye devam ettim.
Bu manzaraya bisikletimin manzarası da eşlik ediyordu. Keyifte kombo yapmıştım. Boğaz Köprüsü'ne karşı uzanmış uyumayı bekliyordum. Keyifli keyifli uyuya kaldım.
Neredeyse deliksiz bir uyku çekmiştim. Hava biraz soğuktu gece bir iki kere uyanmıştım ama güzel bir uykuydu. Bu görseller eşliğinde uyandım. Üzerimde içlikle boğaz köprüsüne doğru gerinip güne merhaba dedim.
Toparlanıp, kahvaltı yaptım. Sonra sahil yoluna inerek Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'ne doğru pedal çevirmeye başladım.
Anadolu Hisarı'nı, 2. köprüyü geçip Çubuklu İskelesi'nde feribota binip karşı yakaya geçtim.
İstinye'ye geçtikten sonra Beşiktaş'a doğru devam ettim.
Sonrasında Galata Kulesi, Sultanahmet Camii, Ayasofya, İstiklal Caddesi, Taksim Meydanı...
2 Yorumlar
Tebrikler.
YanıtlaSilGüzel bir deneyim. Umarım bir gün bize de nasip olur.
YanıtlaSil